Kayaköy, günümüzde Muğla’nın Fethiye ilçesine bağlı, taş evleri ve sessiz sokaklarıyla dikkat çeken bir yerleşim yeri olsa da, tarihi binlerce yıl öncesine kadar uzanır. Antik dönemde bu bölge, Likya Uygarlığı’na ev sahipliği yapan Telmessos’un bir parçasıydı. Likyalılar, denizcilik, şehir planlaması ve mezar mimarisiyle tanınan gelişmiş bir uygarlıktı. Kayaköy’ün yerleşim olarak kullanılmaya başlanması da bu döneme dayanır. Bölgede yapılan arkeolojik çalışmalar, yerleşimin Roma ve Bizans dönemlerinde de aktif olduğunu göstermektedir. Özellikle erken Hristiyanlık dönemine ait kilise kalıntıları, buranın sadece bir yaşam alanı değil aynı zamanda dini bir merkez olarak da kullanıldığını kanıtlar niteliktedir.
Karmylassos’tan Kayaköy’e: İsimlerin ve Kültürlerin Dönüşümü
Kayaköy’ün geçmişteki adı “Karmylassos” olarak bilinir. Bu antik yerleşim, Bizans döneminde oldukça gelişmiş, zengin bir Rum nüfusa ev sahipliği yapmıştır. 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bir Rum köyü olarak anılmaya başlanmış, özellikle 19. yüzyılda nüfusu artmış, ekonomik ve kültürel olarak önemli bir merkez haline gelmiştir. Karmylassos, yamaçlara kurulu taş evleri, kiliseleri, okulları ve zeytinyağı fabrikalarıyla dönemin canlı yaşamını yansıtır. Bu dönemlerde Rumlar tarım, ticaret ve zanaatkârlıkla uğraşarak bölgeye ciddi bir ekonomik canlılık katmıştır. Karmylassos, hem yerel halkın hem de gezginlerin gözünde tipik bir Anadolu Rum köyü örneği haline gelmiştir.
Mimari Doku: Kayalara Yaslanmış Taş Evler
Kayaköy’ün mimari yapısı, onu diğer tarihi köylerden ayıran en belirgin özelliklerinden biridir. Yamaç boyunca inşa edilmiş yüzlerce taş ev, her biri diğerinin manzarasını engellemeyecek şekilde konumlandırılmıştır. Bu planlama anlayışı, hem estetik hem de fonksiyonel olarak dönemin mimari zekâsını yansıtır. Evlerin çoğunda mutfak, ocak, kiler ve küçük bir su deposu yer alır. Kalın taş duvarlar yazın serin, kışın sıcak tutacak şekilde tasarlanmıştır. Ahşap kirişlerle desteklenen çatılar, geleneksel Anadolu mimarisinin izlerini taşır. Ayrıca köyde irili ufaklı birçok kilise bulunur. Bunların en büyüğü olan Taksiyarhis Kilisesi, yüksek tavanı, kemerli yapısı ve fresk kalıntılarıyla dikkat çeker. Bu kiliseler, sadece dini değil, aynı zamanda sosyal birer merkez görevi de üstlenmiştir.
20. Yüzyıl Başında Kayaköy: Nüfus Mübadelesi Öncesi Dönem
20. yüzyılın başlarında Kayaköy, yaklaşık 20.000 kişilik bir nüfusa sahip, canlı ve kendine yeten bir köy konumundaydı. Çoğunluğunu Rum Ortodoksların oluşturduğu bu nüfus, tarımla uğraşır, zeytin yetiştirir, şarap üretir ve ticaret yapardı. Köyde iki büyük kilise, 14 küçük şapel, okullar, dükkânlar ve sosyal yaşamı destekleyen pek çok yapı bulunmaktaydı. Halk arasında dayanışma güçlüydü ve dini bayramlar, düğünler, hasat zamanları toplu kutlamalarla geçirilirdi. Bu dönem Kayaköy’ün kültürel ve sosyal olarak altın çağını yaşadığı yıllar olarak kabul edilir. Ancak bu huzurlu yaşam, dönemin politik gelişmeleri nedeniyle sarsılmak üzereydi.
Nüfus Mübadelesi ve Sessizliğe Bürünme
Kayaköy’ün kaderini değiştiren en önemli tarihsel olay, 1923 yılında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan Lozan Antlaşması kapsamında gerçekleşen mübadele oldu. Bu anlaşma doğrultusunda Türkiye’de yaşayan Rumlar Yunanistan’a, Yunanistan’daki Müslümanlar ise Türkiye’ye zorunlu olarak göç ettirildi. Kayaköy’de yaşayan Rum halk, aniden doğup büyüdükleri topraklardan ayrılmak zorunda kaldı. Onların yerine gelen Müslüman muhacirler ise buradaki taş evlere yerleşmekte zorlandı; zira yapıların iklim koşullarına, yaşam alışkanlıklarına uygun olmaması, bölgenin depremlerle zamanla yıpranması nedeniyle köy kısa sürede boşaldı. Kayaköy böylece bir hayalet köy halini aldı. Terk edilmişlik hissi, yıllar içinde köyün karakterinin bir parçası haline geldi.
Sessiz Tanıklık: Kültürel Miras Olarak Kayaköy
Bugün Kayaköy, yalnızca taş binalarıyla değil, aynı zamanda taşıdığı kültürel anlamla da ziyaretçilerini etkileyen bir yer. UNESCO tarafından korunması gereken dünya mirasları arasında gösterilen köy, geçmişin izlerini taşıyan sessiz bir açık hava müzesi niteliğinde. Her bir taş ev, her bir yıkık duvar, burada bir zamanlar süregelen hayatın sessiz tanığıdır. Ziyaretçiler, köy sokaklarında yürürken yalnızca fiziksel yapılarla değil, geçmişin duygusal mirasıyla da yüzleşir. Bu alan, tarih, kültür ve insanlık üzerine derin bir içsel yolculuk yapmak isteyenler için benzersiz bir deneyim sunar. Ayrıca Kayaköy, mimari korunmuşluğuyla da tarih araştırmaları ve restorasyon çalışmaları için önemli bir kaynak konumundadır.
Günümüzde Kayaköy: Sessizlikten Canlanmaya
Kayaköy, uzun süre terk edilmiş bir yerleşim yeri olarak kalmasına rağmen, son yıllarda tekrar ilgi odağı haline gelmiştir. Özellikle tarih meraklıları, sanatçılar, yazarlar ve fotoğrafçılar için ilham verici bir atmosfere sahip olan köy, alternatif turizm açısından değer kazanmaktadır. Köyde sınırlı da olsa butik kafe ve el işi dükkanları açılmış; bazı eski yapılar restore edilerek kültürel amaçlarla kullanılmaya başlanmıştır. Kayaköy’de düzenlenen açık hava konserleri, belgesel çekimleri ve sanat atölyeleri, bölgenin hem kültürel hem de ekonomik olarak yeniden canlanmasına katkıda bulunmaktadır. Buna rağmen köyün özgün dokusu ve sessizliği dikkatle korunmakta; hızlı bir yapılaşmaya izin verilmemektedir.
Kayaköy’ün Simgesel Yapıları
Köydeki en dikkat çekici yapılardan biri, yukarıda da bahsedilen Taksiyarhis Kilisesi’dir. 19. yüzyılda inşa edilen bu yapı, Kayaköy’ün sembollerinden biri haline gelmiştir. Diğer önemli kilise olan Panayia Pirgiotissa ise daha küçük olsa da iç dekorasyonundaki kalıntılarla ziyaretçileri büyüler. Ayrıca eski okul binası, küçük şapeller, çeşmeler ve taş sokaklar köydeki yaşamın izlerini sürmek isteyenler için çok değerli yapılardır. Köyün girişindeki mezarlık alanı da geçmişin sessiz tanıklarını barındırır. Bu simgesel yapılar, Kayaköy’ün geçmişine dokunmak ve o dönemin atmosferini solumak isteyenler için adeta zaman kapsülü niteliğindedir.
Edebiyat ve Sinemada Kayaköy
Kayaköy’ün büyüleyici atmosferi, yalnızca tarihçiler değil, aynı zamanda sanatçılar için de büyük bir ilham kaynağı olmuştur. Louis de Bernières’in “Kanatsız Kuşlar” adlı romanı, mübadele sürecini anlatırken ilhamını Kayaköy’den almıştır. Ayrıca birçok yerli ve yabancı belgeselde bu köye yer verilmiş, terkedilmişliğin ve geçmişle hesaplaşmanın mekânsal bir temsili olarak kullanılmıştır. Kayaköy, geçmişin dramını, insanın köklerinden koparılma hissini ve mekânların belleğini anlatan birçok sanat projesine ev sahipliği yapmıştır. Bu yönüyle köy, sadece fiziksel bir alan değil, aynı zamanda kültürel ve duygusal bir temsil gücüne de sahiptir.
Geçmişin Sesiyle Yüzleşmek
Kayaköy, sadece taş evlerden oluşan terk edilmiş bir köy değil; aynı zamanda çok katmanlı bir tarihin, kültürler arası etkileşimin ve insanlık dramının mekânıdır. Ziyaretçiler burada sadece bir köyü değil, bir dönemin ruhunu, sessizliğe gömülmüş bir hikâyeyi, taşların arasında sıkışmış yaşamları deneyimler. Her bir duvar, her bir sokak köşesi, geçmişin izlerini bugüne taşıyarak ziyaretçilere tarihle yüzleşme şansı sunar. Kayaköy’ü gezmek, aslında zamana karşı bir yürüyüştür: geçmişin ağır ama anlamlı adımlarıyla, bugünü daha derin bir anlayışla kavramaya yardımcı olur.